12 Mayıs 2023 Cuma

Yer Üstünden Notlar - IV

 -6 Şubat depremiyle birlikte içimden bir parça kopup gitti. Zaten gelecek kaygısıyla bunalmakta olan ruhum öyle bir yara aldı ki uzun bir süre kendime gelemedim. Koşmak, kurtarmak, yardım etmek, teselli etmek ve her ne eylem varsa yapılabilecek hepsini yapmak istedim. İçimde bir ateş, içimde bir güç, durdurulamaz bir istekle, bir işe yaramak istedim. Hayatımda ilk kez bir işe yaramanın ne kadar önemli olduğunu hissettim. Bu atıl, küçük ve boş hayatlarımızda aynı döngünün içinde debelenip dururken bunca kişisel yatırımların, bunca çabanın hiçbir anlam ifade etmediğini, hiçbir yere ulaşmadığını görünce belki de en büyük hayal kırıklığını yaşadım. Bir dozer ya da bir vinç kadar işe yaramıyordum, yaramıyorduk. Birileri ölürken, ağlarken, yardım çığlığı atarken ya da soğuktan titrerken, biz hiçbir işe yaramıyorduk…

Böyle çaresiz hissettiğim zamanlarda yeterince üzülüp kendimi harap ettikten ve bir nevi acının nirvanasına ulaştıktan sonra ‘gereğini yapma hissi’yle yanıp tutuşurum, o’nu yapacağımı bilirim. Bu bir konuşma mıdır, yazı mıdır, kavga mıdır, eylem midir her neyse onun zamanı gelmiştir artık. Tüm dünya karşıma geçip bana ‘aduket’ çekse, yine savrulduğum yerden kalkar ve yürümeye devam ederim. O da öyle anlarımdan biriydi. Kim ne derse desin, kim ne engel çıkarırsa çıkarsın gideceğimi biliyordum. Ne yapıp edip oraya gidecektim ve bir şeyler yapacaktım. Bu kadar. Kendi çapımda bir uğraş verdim ve nihayetinde birçok engellemeye rağmen oraya gittim ve birilerine dokundum. Daha iyi ya da daha kötü hissetmedim, sadece bir nebze olsun gereğini yapma yönünde bir adım atmış oldum. Sonra eve döndüğümde evimi garipsedim, yatağımı garipsedim, kıyafetlerimi garipsedim… Aynada pijamayla saatlerce suratıma baktım. Her şey ne kadar yabancıydı, uzaktı… sanki hiçbir eşyam benim değilmiş gibi, koltukta eğreti oturuyordum, halıya eğreti basıyordum, kazağımın kolunu çekiştirip bir türlü uyduramıyordum koluma … ama evdeki eşyalar, kıyafetler değildi yabancı olan…. Artık ordaki, aynadaki yabancı ben’dim.

-Altılı masanın defalarca buluşup saatlerce konuşup hiçbir karar alamadığı ve son düzlüğe kadar bir cumhurbaşkanı adayı belirleyemediği toplantıları, yakın geçmişte doktora danışmanımla yaptığımız proje toplantılarına benzetiyorum. Toplandık, toplandık, konuştuk, konuştuk ve hiçbir sorunum çözülmedi. Yine toplandık, toplandık, yine konuştuk, konuştuk ve yine hiçbir sorunum çözülmedi. Sonra uzun uzun sayfalarca mail’ler yazdım, çok detaylı mesajlar attım, belki yazarak kendini ifade edebiliyordur dedim:G Karşılığında ‘evet, hayır, olabilir’ gibi müthiş açıklayıcı cevaplar aldım. Yine hiçbir sorunum çözülmedi. O yüzden altılı masa aylarca neden bir cumhurbaşkanı adayı belirleyemedi diye sormayın. Olmayınca olmuyor:G

-Pokemon’da ‘Charizard’ adında ağzından alevler püskürterek dövüşebilen bir ejderha vardır. Bu Charizard, Ash’e uzun bir süre boyunca itaat etmez. Hatta Charizard kendi canı istemezse Ash’le dövüşür de yine Ash’in rakibiyle dövüşmez. Ama herkes bilir ki Charizard çok güçlüdür, hele ki öfkelendiğinde öyle bir parlar ki etrafında ne varsa yakıp yıkacak, parçalayacak zannedersiniz. Kendimi çocukken bu pokemona çok benzetirdim. Çünkü ben de itaat etmeyi sevmem, ben de potansiyelimi başkası için kolay kolay kullanmam ve ben de öfkelendiğimde dünyayı yıkacak kadar büyük bir güç hissederim, gözlerimde alevler parlar. Peki Charizard neden Ash’e itaat etmez, neden onun için dövüşmez hiç düşündünüz mü? Bunu çizgi filmi izleyenler az çok tahmin edebilir de benim gibi aynı yerden yaralı olanlar halinden anlar ancak: Çünkü Charizard Ash’e güvenmez. Neden güvenmediği adam için kendini sahalara atsın, canı pahasına dövüşsün? Ash kim ki? Ash onun için ne yaptı ki?

Orda işlenen duygu aslında hepimizin içinde defalarca yaptığı mantık muhasebesinin bir dışavurumudur. İnsanları birbirine bağlayan ve aynı yolda yürümelerini sağlayan itici güç karşısındakinin gözünde sahip olduğu değerdir. Lakin öyle de gelişir ve dönüşür duygular. Charizard daha evrimleşmeden önce kuyruğundaki alev neredeyse sönme noktasına gelir ve çok güçsüz düşer. Ne zaman ki o güçsüz halinde Ash yanında durur, onun kuyruğundaki ateş sönmesin diye uğraşır gecelerce, işte o zaman Charizard Ash’e güvenebileceğini fark eder ve ona itaat etmeye karar verir. Güven işte böyle kazanılır, huysuz bir ejderhayı bile ona güven sağlayarak, her daim yanında durduğunuzu, onu her koşulda koruyacağınızı hissettirerek kendinize bağlayabilir, bir takım oyuncusu dahi yapabilirsiniz. Dönüp yine bu noktada kendi hayatımı gözden geçiriyorum da gerçekten hayatta hiç kimseden çıkarsız, karşılıksız destek görmedim ve ne yazık ki kimse yürekten yanımda olup beni desteklemedi. Bugün hala potansiyelini gösterememiş, alevleri içinde sadece kendini yakan bir Charizard’sam işte bu benim bencilliğim değil, sizin bencilliğiniz yüzünden…

Not1: Bir karga beslemeye başladım, ilk günler korka korka geliyordu şimdi evin balkonuna abone oldu… Ne zaman yemek yesek gözleriyle dövüyor bizi ve yediğimizi onunla da paylaşmamız için ileri geri volta atarak baskı yapıyor. Boşuna dememişler besle kargayı oysun gözünü diye:G

Not2: Karganın adını ‘Uğurlu’ koydum ama bir uğur getirmedi mübarek. Üstüne benden çok ceviz ve peynir tüketti:G

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder