13 Mayıs 2017 Cumartesi

Komik-i Şehir Naşit Bey

Bu sene şehir tiyatroları üstündeki ölü toprağını atıp hayata geri döndü. Bu uyanış, ya da diriliş mi desem, tiyatroseverlerin gözünden kaçmamıştır elbette ama sevmeyenler için bir teşvik olacağı kanaatindeyim. Komik-i Şehir Naşit Bey de sezonu kapatırken bu fikrimi güçlendiren oyunlar arasında yerini almış bulunmakta.




Oyun, saygıdeğer tiyatro ve sinema sanatçılarımız Adile Naşit ve Selim Naşit’in tuluat ustası babaları Naşit Özcan’ın hayatını konu alıyor. Tuluat, belli bir metne bağlı olmaksızın, doğaçlama ile şekillendirilen, bir sahne sanatı olduğu için oyuncunun laf cambazlığındaki marifeti ve pratik zekası büyük önem taşıyor. Saray orkestrası ve ortaoyunuyla başlayıp çeşitli tuluat topluluklarında devam eden kariyeriyle Naşit Bey de ustasından devraldığı ‘Komik-i Şehir’ ünvanını bu başarısına borçlu. Öyle ki kendisine ‘Sultan Abdülhamit’i bile güldüren adam’ lakabı takılmış.




Komik-i Şehir Naşit Bey’de yazar Gökhan Erarslan daha çok sinemanın tiyatroyla rekabet ettiği bir düzlemde Naşit Bey’in yaşadığı maddi ve manevi sıkıntılara odaklanıyor. Gerek kumpanyada çalışan arkadaşlarının ve mekan sağlayıcıların daha kazançlı ve daha az zahmetli olan sinemaya yönelmeleri, gerekse seyircinin tiyatroya olan ilgisinin azalması Naşit Bey’i kaygılar ve vesveseler dünyasına itiyor. Ülkenin dört bir yanından topladığı alkışlardan sonra ‘saray şaklabanı, hokkabaz’ gibi damgalar yemeyi gururuna yediremeyen Naşit Bey’in sağlığı giderek bozuluyor. Kumpanyanın kapatılmasıyla birlikte çektiği parasızlık yüzünden Milli Piyango bileti satma işine girişen Naşit Bey, kaybettiği itibarın ve refahın da etkisiyle ilerleyen ruhsal bunalımı sebebiyle Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanesine yatırılıyor.

Anne ve babası doktor olan Naşit Bey’in çocuklarından beklentisi ise, belki aynı zorluklarla sınanmalarını istemediğinden, kendi çizdiği yoldan farklı. Tiyatroya hevesli Selim’in tıp okumasını, Adile’nin ise eğer tiyatrocu olmayı çok arzu ediyorsa bu işin eğitimini almasını, bir başka deyişle toplumun okumuş, entelektüel ve elit kesimi için sahne almasını, istemesi onun endişelerine ayna tutuyor.



Komik-i Şehir Naşit Bey, dramatik bir üslubun hakim olduğu sosyal içerikli bir oyun olsa da içinde barındırdığı doğaçlamalar, komiklikler, dönemin yapısına uygun kanto ve müzikler ile seyirciyi arasına katan bir oyun. Oyunda beni en çok etkileyen sahne girizgahta Komik Abdi Efendi’nin molla kuşağını ve takkesini Naşit Bey’e devrettiği sahne oldu. Olacak O Kadar serisinden hatırladığımız Sinan Bengier’in gerçek bir usta olduğunu gösterircesine sergilediği performansa müzik ve ışıklar da eklenince dünyayla olan bağlantım kesildi. Sahnenin orta arka kısmına kurulan küçük sahnede ustanın bir rüya gibi belirip acı çeken, pes etmiş, Naşit’e nasihatlar dizmesi de oldukça görkemliydi.

Not1: Hastane bahçesindeki bankta Naşit Bey’e eşlik eden Neyzen Tevfik rolündeki oyuncumuz bizzat torun Naşit Özcan’dır:G
Not2: Neyzen Tevfik de ilerde yazacağım nevi şahsına münhasır bir meczuptur:G




3 yorum:

  1. Ne kadar az insan kaldı güzelliklerden bahseden ve ne kadar az insan kaldı güzellikleri paylaşan. Öyle bir karanlık ki, bazen dünyada başka şeyler olduğunu unutturuyor. Hatırlatanlara selam ile...

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim dünyaya bir güzellik de siz kattığınız için:)

    YanıtlaSil
  3. Siz güzellikleri paylaşmaya, bizler de güzelliklerinize ortak olmaya ve daha fazla paylaşım yapmanız için sizi teşvik etmeye devam edelim. Sevgi ve saygılarımla,

    YanıtlaSil