3 Temmuz 2015 Cuma

Citizen Kane

Sinefil, Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi aracılığıyla sinemasever öğrenciler tarafından çıkarılan bir dergi. Mezuniyetimin ardından ufak bir tanıtımını yaparak Mart-Mayıs dönemi yazımı paylaşıyorum. Vakit yetersizliğinden pek ilgilenememiş olsam da dergicilik güzel bir uğraş tabi karakter sınırını aşmamak uğruna cümleleri kırpılmış koyuna benzetmediğiniz sürece:G 


Sinema tarihinde bir dönüm noktası olarak kabul edilen Citizen Kane, yönetmen Orson Welles’in aynı zamanda yapımcılığını, senaristliğini ve başrol oyunculuğunu da üstlendiği ilk uzun metrajlı filmi. 1941 yılında gösterime giren bu ABD yapımı film, ünlü medya patronu Charles Foster Kane’in ölümüyle birlikte arkasında bıraktığı gizemi konu ediniyor. Genç gazeteci Jerry Thompson, Kane’in ölmeden önce sarf ettiği son söz olan ‘Rosebud’ un anlamını çözebilmek adına karakterin ailesi, arkadaşları ve çalışanlarıyla görüşerek bir yandan Kane’in biyografisini çizerken diğer yandan da resmettiği biyografideki eksik parça olan ‘Rosebud’u arıyor.

Kane’in geçmişine yapılan yolculuk boyunca aslında karakterin görüneni ve gerçeğiyle çelişki içinde bir hayat yaşadığını anlıyoruz. ‘Bu kadar zengin olmasaydım gerçekten büyük bir adam olabilirdim.’ diyen Kane, parasıyla yatırım yapmak yerine eğlenceli olacağını düşündüğü ‘Inquirer’ gazetesini kuruyor ve yayıncılık ilkesi olarak şunu benimsiyor: ‘Bu şehrin sakinlerine bütün haberleri dürüstçe veren bir gazete sağlayacağım.’ Oysa diğer yandan paranın ona verdiği güçle bir otorite kurmaya çalışarak, kendini merkeze aldığı çemberde etrafındaki herkesi ve her şeyi onun için dönmeye zorluyor. Öyle ki sahibi olduğu gazeteyi “İnsanlar ben ne dersem onu düşünür” mottosuyla kumanda ederken eşi Susan’ın da isteksizliğine ve bir türlü beğeni toplamamasına rağmen opera şarkıcısı olmasında ısrar ediyor. Böylece o para ve şöhret sahibi, her istediğini elde edebileceği düşünülen medya devi, hem iş dünyasında hem de aşk hayatında başarısızlığa uğrayarak mağlup oluyor.


Bir başka açıdan yaklaşıldığında, 8 yaşında annesi tarafından başka birinin vasisi altına verilerek sevgi yerine para egemenliğinde büyümüş olmasına istinaden, Kane’in maneviyatının bir türlü beslenememiş olduğunu görüyoruz. Bu yüzden içindeki sevme ve sevilme arzusunu tatmin edemeyen Kane, ihtiyaç duyduğu sevgiyi de maddiyatını kullanarak elde etmeye çalışıyor ve ilişkilerinde karşı tarafı da hüsrana uğratan bu kontrol mekanizması onun giderek yalnızlaşmasına sebep oluyor. Filmin açılış ve kapanış sahnesinde görünen “No Trespassing” tabelasının işaret ettiği tellerle örülü sarayı içinde tek başına ölmesi, karakterin ‘Xanadu’da inşa ettiği o bireyselleşmiş ve insanlardan izole olmuş hayatını gözler önüne seren bir nokta.

Filmde hikayeyi derinleştirip ona esrarengiz hava katan sembolik bir dil kullanılmış. Bu sembolik dilin destekleyicileri cam küre, heykeller ve kızak. Cam küre, Kane’in çocukluğu ile arasında kurduğu bir bağ; çünkü cam kürenin içindeki görüntü, Thatcher gelip onu almadan önce sokakta karla oynayan küçük Kane’i anımsatıyor. Aynı zamanda cam küreyi ilk defa Susan’ın evine gittiğinde fark etmesi, Susan’ın sıradan ve içten imajıyla annesini bütünleştirdiğini de gösteriyor. Heykeller, materyalizm ile elde edilip kolayca kontrol edilebilen cansız varlıklar olduğundan, insanlar tarafından terk edilip yalnızlaşan Kane’in çevresinde yarattığı yapay bir kalabalık; yani bir nevi ‘güç’ kaynağı. Filmin sonunda ateşe atılan kızak ise Kane’in çocukluğundan kalan tek parça ve Bernstein’ın gazeteci Thompson’a verdiği röportajda “İnsan hatırlamayacağınızı sandığınız birçok şeyi hatırlar.” sözüyle belirttiği gibi Kane’in hafızasına nüfus etmiş önemli bir hatıra; kaybettiği çocukluğu, kazanamadığı sevgi ve mutluluğu, Rosebud.


Citizen Kane’in sinema tarihinde önemli bir yer edinmesinde başarılı bir senaryoya imza atılmasının yanı sıra sinemaya getirilen yeniliklerin de büyük payı var. Etkili bir şekilde, özellikle Kane’in insanlardan kendini soyutladığı sahnelerde, ‘deep focus’ tekniğinin kullanılması,  kamera açılarının doğru şekilde ayarlanması, ışık ve ses efektleri ile ‘flashback’lerin yoğun ve etkin bir formda sunulması sinematografik açıdan getirdiği yeniliklere örnek gösterilebilir. Welles’ın kadrosunu Hollywood starları yerine Mercury Theatre oyuncularından oluşturması da kullandığı tekniklerin iyi performanslarla birleşmesini sağlaması, sahne ve diyalogların akıcılığını artırması yönünden sinemaya kazandırılan bir başka ivme.

Orson Welles’ın Charles Foster Kane karakterini yaratırken kendi tecrübelerine başvurması dışında, Harold McCormick, Howard Hughes gibi isimlerden ilham aldığı bilinse de genel kanı Kane’in ABD’li gazete sahibi William Randolph Hearst’ün hayatını yansıttığı yönünde. Her ikisinin de multimilyoner iş adamları olmaları ve siyasi eğilimler taşımalarının yanı sıra filmde Kane’in “You provide the prose poems; I'll provide the war" sözlerinin Hearst’e atfedilen "You furnish the pictures, and I'll furnish the war" söylemiyle paralel olması ve Kane’in yalnızlık sarayı Xanadu’nun Hearst’ün malikanesinin dıştan çekilmiş görüntüleri olarak ekrana taşınması birer ipucu sayılabilir. Bunların dışında Kane’in ikinci eşi Susan’ı opera şarkıcısı yapma yönündeki arzusu da tıpkı Hearst’ün metresi Marion Davies’i drama aktrisi yapma doğrultusundaki çabasına benziyor [1].

1942 yılı Akademi Ödülleri’nde 9 dalda adaylık bulunduran Citizen Kane’in en iyi film Oscar’ını John Ford’un ‘How Green Was My Walley’ filmine kaptırması, birçok otoritelerce yönetmen Welles’ın medya patronu Hearst’ün hayatını ifşa etmesine  bağlanıyor; çünkü gazetesinde Citizen Kane hakkında yayın yapılmasını yasaklayan Hearst, zaten Hollywood’da suyu kaynamış olan Welles’ın  iyice  tepki çekmesine önayak oluyor. Böylece Citizen Kane Akademi Ödülleri’nden yalnızca en iyi senaryo kategorisinde kazandığı ödülle evine dönüyor; ancak takip eden yıllarda filmin sinemaya getirdiği inovatif soluk büyük takdir ve beğeni topluyor. 1989 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi tarafından "kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli" filmler arasına girmeye hak kazanan Citizen Kane, 1998 ve 2007 yıllarında da American Film Institutes’ün ‘100 Years ... 100 Movies' listelerinde ön sıralara geçerek sinema tarihine adını kazımayı başarıyor [2].

[1] http://www.filmsite.org/citi.html
[2] http://www.nytimes.com/movies/movie/9737/Citizen-Kane/awards





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder