-Televizyonda en çok rastladığım ve etkilendiğim reklamdan bahsetmek istiyorum. Çekik gözlü 6 aylık bir bebek oyuncak aslanıyla yerde oyun oynarken evin dostane köpeği ona doğru yaklaşıyor ve bebek ağlamaya başlıyor. Morali bozulan köpek dostumuz bebekten uzaklaşıp onu hüzünlü bir şekilde uzaktan seyretmeye başlıyor. Bu duruma çok içerleyen evin babası da bebeğin köpeğe ısınması için düşünüp dahiyene bir fikir buluyor ve internetten aslan yelesi siparişi veriyor. Köpeğe bu aslan yelesini giydirdikten sonra önceden korkup ağlayan bebek, köpeği sevmeye başlıyor. Köpeğin de morali düzeliyor ve mutlu son. Gelelim işin özüne: Bu reklamda ne alınıp satıldığı ile zerre ilgilenmiyorum ama orda mahzun mahzun bakan köpekle öylesine bir empati kuruyorum ki bulabilsem koşup ona sarılacağım ve ‘ben seni olduğun gibi seviyorum dostum, hiç bu yeleleri takmana gerek yok’ diyeceğim. Bence ana fikir bu olmalıydı.
-Okul birincilikleri, dereceler, lisans, yüksek lisans ve doktora
sonrasında insan bir şey olacağım artık sanıyor ama üzgünüm yine bir şey
olamıyorsunuz. O yüzden yapmayın … Gidin sevdiğiniz işlerle uğraşın, sevdiğiniz
insanlarla vakit geçirin, gençliğinizin tadını çıkarın, dünyayı gezin falan
filan… Eğer param yok diyorsanız da söyleyeyim: Bütün bu saçmalıkları yaptıktan
sonra da olmayacak:G Mesela daha geçen ay parasızlıktan akıllı robotum Müzeyyen’i sattım ve
Fransızca kursuna yazıldım. Borçları yüzünden satacak bir şeyi kalmayınca
kütüphanesini satmaya kalkışan Diderot'un da kulaklarını çınlatıp daha o kadar
düşmedim diye sevindim. Yani benden kötüleri de var Müzeyyen:G Je suis désolé …
-'Ben artık bu işi yapmayacağım' demek için ya çok erken ya da çok
geç kalmışım. Üstün matematiksel becerilerim mühendislik eğitimi aldıktan sonra
körelmiş. Üstün yazarlık yeteneğim bilimsel makale kalıplarının içinde sıkışıp
kalmış… Yaratıcılığımı sınırlamışlar, marjinalliğimi törpülemişler,
gözlerimdeki ışığı söndürmüşler resmen… Artık eğitimin bir çeşit kalıba sokma
işlemi olduğuna inanıyorum. Kalıplara sığamayan her taraftan taşan beni bile
kenarlardan sıyıra sıyıra üstüne bastıra bastıra bir kalıba sokmuşsunuz.
Tebrikler! Başardınız! Artık geçmişte neyi iyi yapıyorsam şimdi yapamıyorum. Ne
kadar uçsuz bucaksız hayalim ve potansiyelim vardıysa artık yok. Hepsi Boğaziçi
Üniversitesi Kimya Mühendisliği hocaları sayesinde… Kendinizle gurur
duyabilirsiniz. Pinpon topu gibi aranızda beni sektirip duvardan duvara vurup
öldürdünüz. Tebrikler! Şimdi bir 12 yıl da iyileşmek ve kendi özüme dönmek için
harcamam gerekecek. Neyse ki etki edemediğiniz bir yeteneğim daha var: Atış
yapmak. Ama öyle böyle değil müthiş atış yapmak… Hala tek bir kurşun
sektirmeden lunaparktaki bütün balonları vurabiliyorum:G Askere gidebilsem beni
kesin keskin nişancı yaparlardı…
-Kızdığım ya da tepki gösterdiğim bi insanın ‘ama sen de şöyle
demiştin bak buraya kopyalıyorum ya da o mail’ini forward’lıyorum’ diye bana
cevap yazmasına illet oluyorum. Ben kendi söylediklerimi de yazdıklarımı da
sizin bana söylediğiniz her bir kelimeyi de hatırlıyorum. Özellikle bilimle
uğraşan insanların bu kadar at gözlüğü takarak konuşmasını da hayretle
karşılıyorum. Sevr Antlaşması mı imzaladık? Hammurabi Kanunlarını mı yazdık?
Tevratın kutsal 10 emri miydi? Yoksa anayasanın değiştirilemez ve
değiştirilmesi teklif dahi edilemez dört ilkesi miydi söylediklerim?
Fikirler değişir, duygular değişir, şartlar değişir… duruma göre
farklı bir yön çizilir, bir gün çok isteyerek aldığınızı öbür gün atarsınız,
büyük konuştuklarınız hiç hesapta yokken başınıza gelir yutarsınız, biraz esnek
olun yahu! İnsanlar ne büyük aşkla evlenip üç gelinlik giyip şamata patlatıyor,
üstüne 40 gün sonra ayrılıyor. Ne diyelim? ‘Ama hani sen o çocuğa çok aşıktın
öyle yazmıştın ya şu mesajında bak aşağıya kopyalıyorum’ (?)
-Geçen sene (ülkemizde) Spotify’da en çok dinlenen şarkıların ve
şarkıcıların listesini çıkardım. Sonra ev arkadaşımla bir oyun oynadık:
Tanıyor musun?
Tanımıyorum.
Sen tanıyor musun?
Ben de tanımıyorum…
Ne kadar altyapısı zayıf, müzikaliteden yoksun şarkı varsa hit
olmuş (iyileri tenzih ederim). Bir de rap-arabesk furyası başlamış ki
sormayın... Gençlerdeki yüzeyselliğin getirdiği son nokta mıdır artık nedir
bilmiyorum. Çünkü bizim zamanımızda rap'in bir hikayesi vardı, bir derinliği
vardı. Sınıf farklılığına, fırsat eşitsizliğine ya da ötekileştirmeye isyandı,
kokuşmuş düzenlere eleştiriydi… bir derdi vardı... Sonuç olarak ilk
paragrafımda anlattığım reklamda ana fikir hatası olduğunu düşünüyordum. Burada
ise ana fikir noksanlığı olduğunu düşünüyorum.
Hoş o-la-yım ol-ma-ya-yım gü-nah be-nim ki-me ne :G