Bu sene şehir tiyatroları üstündeki ölü toprağını atıp hayata geri
döndü. Bu uyanış, ya da diriliş mi desem, tiyatroseverlerin gözünden
kaçmamıştır elbette ama sevmeyenler için bir teşvik olacağı kanaatindeyim. Komik-i Şehir Naşit Bey de sezonu
kapatırken bu fikrimi güçlendiren oyunlar arasında yerini almış bulunmakta.
Oyun, saygıdeğer tiyatro ve sinema sanatçılarımız Adile Naşit ve
Selim Naşit’in tuluat ustası babaları Naşit Özcan’ın hayatını konu alıyor.
Tuluat, belli bir metne bağlı olmaksızın, doğaçlama ile şekillendirilen, bir
sahne sanatı olduğu için oyuncunun laf cambazlığındaki marifeti ve pratik
zekası büyük önem taşıyor. Saray orkestrası ve ortaoyunuyla başlayıp çeşitli
tuluat topluluklarında devam eden kariyeriyle Naşit Bey de ustasından
devraldığı ‘Komik-i Şehir’ ünvanını bu başarısına borçlu. Öyle ki kendisine
‘Sultan Abdülhamit’i bile güldüren adam’ lakabı takılmış.
Komik-i Şehir
Naşit Bey’de yazar Gökhan Erarslan daha çok sinemanın tiyatroyla rekabet
ettiği bir düzlemde Naşit Bey’in yaşadığı maddi ve manevi sıkıntılara
odaklanıyor. Gerek kumpanyada çalışan arkadaşlarının ve mekan sağlayıcıların
daha kazançlı ve daha az zahmetli olan sinemaya yönelmeleri, gerekse seyircinin
tiyatroya olan ilgisinin azalması Naşit Bey’i kaygılar ve vesveseler dünyasına
itiyor. Ülkenin dört bir yanından topladığı alkışlardan sonra ‘saray şaklabanı,
hokkabaz’ gibi damgalar yemeyi gururuna yediremeyen Naşit Bey’in sağlığı
giderek bozuluyor. Kumpanyanın kapatılmasıyla birlikte çektiği parasızlık yüzünden
Milli Piyango bileti satma işine girişen Naşit Bey, kaybettiği itibarın ve
refahın da etkisiyle ilerleyen ruhsal bunalımı sebebiyle Bakırköy Ruh ve Sinir
Hastalıkları hastanesine yatırılıyor.
Anne ve babası doktor olan Naşit Bey’in çocuklarından beklentisi
ise, belki aynı zorluklarla sınanmalarını istemediğinden, kendi çizdiği yoldan
farklı. Tiyatroya hevesli Selim’in tıp okumasını, Adile’nin ise eğer tiyatrocu
olmayı çok arzu ediyorsa bu işin eğitimini almasını, bir başka deyişle toplumun
okumuş, entelektüel ve elit kesimi için sahne almasını, istemesi onun
endişelerine ayna tutuyor.
Komik-i Şehir
Naşit Bey, dramatik bir üslubun hakim olduğu sosyal içerikli bir oyun olsa
da içinde barındırdığı doğaçlamalar, komiklikler, dönemin yapısına uygun kanto
ve müzikler ile seyirciyi arasına katan bir oyun. Oyunda beni en çok etkileyen
sahne girizgahta Komik Abdi Efendi’nin molla kuşağını ve takkesini Naşit Bey’e
devrettiği sahne oldu. Olacak O Kadar
serisinden hatırladığımız Sinan Bengier’in gerçek bir usta olduğunu
gösterircesine sergilediği performansa müzik ve ışıklar da eklenince dünyayla
olan bağlantım kesildi. Sahnenin orta arka kısmına kurulan küçük sahnede
ustanın bir rüya gibi belirip acı çeken, pes etmiş, Naşit’e nasihatlar dizmesi
de oldukça görkemliydi.
Not1: Hastane bahçesindeki bankta Naşit Bey’e eşlik eden Neyzen
Tevfik rolündeki oyuncumuz bizzat torun Naşit Özcan’dır:G
Not2: Neyzen Tevfik de ilerde yazacağım nevi şahsına münhasır bir
meczuptur:G