21 Nisan 2019 Pazar

Metot


Bilenler bilir, Mithat Alam Film Merkezi’nde dönem boyunca oyuncu, yönetmen ya da senaristlerle söyleşiler gerçekleştirilir ve bu söyleşiler kaydedilerek arşivlenir. Geçen ay katıldığım Okan Yalabık söyleşisi vasıtasıyla keşfettiğim ve 7. sezonunda keşfettiğim için utandığım ‘Metot’ adlı oyunla uzun bir ara verdiğim yazın hayatıma dönüş yapıyorum. İspanyol yazar Jordi Galceran tarafından kaleme alınan ve 2005 yılında ‘The Method’ ismiyle sinemaya uyarlanan bu oyun Semaver Kumpanya tarafından sahneleniyor. Ayrıca Ankara Devlet Tiyatroları’nda ‘Grönholm Metodu’ adıyla yer bulan bir versiyonu da var.

İlgili resim

Bir şirketin toplantı salonunda iş görüşmesi için beklemekte olan 4 aday çeşitli psikolojik sınavlara tabi tutularak gözlemlenmektedir. İşi kapmak için yarışan adaylar her ne sebeple olursa olsun binayı terk etmeleri durumunda süreç dışında bırakılacaktır. Şirket onların ne kadar iradeli ve değerlerine sahip çıkan insanlar olduğunu mu yoksa kurumun çıkarlarını gözeterek hareket edip edemeyeceklerini mi ölçmektedir? Özel hayatları ve kariyerleri söz konusu olduğunda öncelikleri hangisi olacaktır? Nelerden vazgeçebilecek, ne kadar adil ve toleranslı olabilecek ya da ne kadar iyi rol yapabileceklerdir?

Oyunun yazarı Galceran, ‘Gronholm Method of Elimination’ olarak bilinen I. Dünya Savaşı sonrasında Alman ordusunun subay alımlarında adayları daha iyi değerlendirmek amacıyla uyguladığı psikolojik testlerden ilham almış. Gronholm isminin nereden geldiğini ise bulamadım, sadece kulağa hoş geldiği için öyle denmiş bile olabilir. Kaynağı olan biri bana gönderirse seve seve eklerim.

Zorlu PSM'de izlediğim oyunda, oyuncuların performansları genel olarak başarılı ancak Serkan Keskin verdiği gerçeklik duygusu ve doğru zamanlama konusunda bir hayli öne çıkıyor. Kendisini ‘İtirazım Var’ filminden beri birçok yapımda takip etmiş bir izleyici olarak sahnede de bir o kadar iyi olduğunu gördüğüme ayrıca sevindim. Dekor ve müzik kullanımı konusunda ise oyunun geliştirilebileceğini düşünüyorum. Özellikle efekt anlamında oyuna uygun sesler entegre edilirse daha etkili olabilir. Oyunun tek perde olarak sahnelenmesi gerilimin dozajını artırması bakımından çok mantıklı bir karar olmuş. Seyircinin adaylarla birlikte aynı şaşkınlığı ve sıkılganlığı yaşaması, bir sonraki aşamada ne olacak diye meraklanması ya da ben olsam nasıl tepki verirdim dediğinde kendini temsil eden birini bulması da 150 dk yerinde oturması için iyi bir sebep sunuyor.


Gelelim testlere… Duvara monte bir dolabın açılıp kapanmasıyla gelen zarflar içinde adaylara çeşitli görevler veriliyor. İlk olarak aralarından birinin o şirketin insan kaynakları departmanında çalışan bir psikolog olduğu bildirilerek onun kim olduğunu bulmaları isteniyor. Birinin içerden olduğunu öğrenen adayların tavır ve tutumlarının hemen nasıl değiştiğini görüyoruz. Birlikte hareket ederek sonuca ulaşmaları mı, akıl oyunlarıyla rakiplerini ekarte ederek farklarını ortaya koymaları mı gerektiğini sorgulayan adaylar 10 dk içinde hünerlerini ortaya koyuyor. Oyunun heyecanını bozmamak adına diğer testleri yazmayacağım. Adaylar kendi değerleriyle kurum değerleri, kendi çıkarlarıyla kurum çıkarları arasında kalacakları, kararlarını ve hatta kimliklerini sorgulayacakları bir girdaba düşüyorlar.

Günümüz özel sektör ve akademi dünyasında maruz bırakıldığımız testler, mülakatlar ya da sunulan koşullar da bütün bunlardan çok farklı değil. Bağımsız çalışarak bir işi yürütebileceksin ama aynı zamanda iyi bir takım oyuncusu olacak, takımın dengelerine göre bir sonraki hamleni belirleyeceksin. Senin kendini geliştirmen, ilerlemen umurumuzda değil, sen bize hizmet edeceksin. Alınan kararları sorgulamayacak, her görevi kabul edecek, her türlü saçmalığı görmezden geleceksin. Çünkü oyunun özü ve son iki senede yaşadıklarımdan sonra iyice anladığım gerçek şu cümleden ibaret: ‘Biz orospu çocuğu gibi görünen iyi bir insan aramıyoruz, biz iyi bir insan gibi görünen orospu çocuğu arıyoruz.’





Not: Metot kelimesi ek aldığında sert ünsüz yumuşamasına uğrar: Metot/Metodu