20 Nisan 2016 Çarşamba

On İki Öfkeli Adam

-Suçlu diyenler?


Çoğunluğun aldığı bir karar her zaman doğru mudur? Gerçeğe ulaşmaya çalışan kimse yeterince sorgulamış, bütün olasılıkları hesaplayıp kafasındaki tüm soru işaretlerine cevap bulmuş ve yapbozun eksik parçalarını yerine oturtmuş mudur? Yoksa gerçek, düşünmediklerimiz, hesaba katmadıklarımız, içini deşip kurcalamadığımız şüphelerimizde mi saklıdır?


‘Şüphe değil kesinliktir insanı deli eden’ der Nietzsche. ‘On İki Öfkeli Adam’ da, sanığın suçlu olduğunun kabul gördüğü bir jüride karara muhalif duruş sergileyen bir jüri üyesinin ‘kesinlik’i sorgulayışını ve ‘adalet’in seyrinin nasıl bakışaçısına göre değiştiğini ele alır.

Yaşları, ideolojileri, sosyal statüleri ve kimlikleri farklı olan on iki jüri üyesi 19 yaşındaki cinayet zanlısının suçlu olup olmadığına karar vermek için bir masa etrafında toplanır. İlk oylamada sanığı suçlu addeden jüri, üyelerden birinin genç bir delikanlıyı elektrikli sandalyeye götürecek kararı yeterince tartışmadan almak istememesi üzerine yaşananları irdelemeye başlar. Mahkemeye suç aleti olarak sunulan bir bıçak, cinayeti gördüğünü ve duyduğunu iddaa eden tanıklar ve gencin suça eğilimi düşünüldüğünde acaba gözden kaçan detaylar ve delillerin dayanak noktalarındaki boşluklar jürinin önyargısını kırmaya yetecek midir?


Sidney Lumet’in 1957 yapımı ‘12 Angry Man’ sinema filminden uyarlanan oyun, aslına sadık kalınarak iyi performanslar eşliğinde sahneleniyor. Tabi sinema damarım ağır bastığından, üstelik çok sevdiğim bir film olmasından ötürü kıyaslama yapmam doğru olmasa da tek bir mekanda, kaotik bir durum ve diyaloglar üzerinden akan bir filmi gözlerimi kırpmadan izlediğim tek örnektir. Tiyatrosunu da aynı etkileyicilik olmasa da bir o kadar ilgiyle takip edebildiysem ilk defa izleyecek olanlar çok beğenecek diye umuyorum.


Oyunu benim açımdan önemli kılan diğer bir özelliği ise jüri üyelerinin karar verme mekanizmalarının yaşadıkları hayatlar ve taşıdıkları kimliklerle paralel bir şekilde işlenmesi. Böylece fikirleri ve algıları yaşam tarzı, karakteristik özellikleri ve tecrübeleriyle beslenen jüri üyeleri, ancak kendi zayıflıklarıyla veya hassas noktalarıyla yüzleştikten sonra önyargılarını bir kenara bırakıp yorum yapabiliyorlar. ‘Bir hiç olmak üzücüdür beyler. İnsanlar hep aranmak ister, dinlenmek ister, hayatta bir kez de olsa önemli olmak isterler.’ diyen yaşlı jüri üyesinin tanıkla kendini özdeşleştirmesinde olduğu gibi.

Oyunda bir kubbe gibi tasarlanan oda, merkezdeki saat ve gökyüzü teması başarılı; ancak kapı arkası görünmeyecek şekilde ya da sahne arkasında kalacak şekilde bir tasarım yapılsa oyunun atmosferine daha uygun olabilir. Işıklar keza vurguyu artırmak için, savunma ve kızgınlık anlarında, daha etkili kullanılabilir. Ayrıca oyun zaten çok akıcı ve bilmeyenler için merak uyandırıcı, illa bir yerlerine espri sıkıştırılmaya çalışılması gerekmiyor. Gülmesek de olur yani beyler, sessizliğimiz sizi korkutmasın:G Emeği geçen herkesi tebrik ediyorum ve tiyatroseverlere gidip görmelerini tavsiye ediyorum.



Not: Çocuğun kesinlikle ‘suçsuz’ olduğuna inanmıyorum ama bence de ‘suçlu değil’:G